Son günlerde Türkiye'de yaşanan olaylar, toplumda büyük bir infial yaratmış durumda. Kadınları hedef alan şeytani bir planla gerçekleştirilen dolandırıcılık olayları, hem hukuki hem de etik açıdan tartışma yarattı. Kadınlara ilaç vererek hamile olduğunu söyleyen bir çetenin, sahte kürtaj işlemleriyle dolandırıcılık yaptığı iddia ediliyor. Dünyanın her yerinde benzer dolandırıcılık hikayelerine rastlamak mümkün, ancak bu durum Türkiye'de ki kadar organize ve cesurca bir şekilde gerçekleştirilmedi. İşte bu olayın detayları ve nasıl gerçekleştiği.
Olayın fitilini ateşleyen şey ise, bir grup kadının mahallelerinde yaşanan garip bir durumu fark etmesiyle başladı. Genç kadınlar, kendilerine göstermelik bir tedavi süreci sunan bir grup sahte doktor tarafından düzenlenen tıbbi muayenelere davet edildi. İlk başta yapılacak olan muayenelerin herhangi bir zararı olmadığını düşünen kadınlar, kısa sürede kendilerini akıl almaz bir dolandırıcılığın içinde buldular. İlaçlar verilerek hamilelik iddiaları gündeme geldi. Bu aşamada, kadınların en hassas noktalarına dokunarak duygusal manipülasyonlar devreye sokuldu.
Bu çetenin sıklıkla kullandığı bir yöntem ise, kadınların hamile olduklarını ispatlamak için bir dizi sahte test ve muayene yapmak oldu. Bilgisayarda oluşturulan sahte raporlar ve muayene bulguları, kadınlara güven vermesi için özel olarak hazırlandı. Birçok kadın, sahte doktorların önerisiyle, kendilerine verilen ilaçları kullanmak zorunda bırakıldı ve bu süreçte ciddi bir psikolojik baskı altında tutuldu. Dolandırıcılar, kadınların duygu ve korkularını kullanarak onları layık oldukları asıl sağlık hizmetinden mahrum bıraktılar.
Sahte hamilelik iddialarının devamı olarak çete, kadınları gebeliklerinde “zorunlu” hale gelen sahte kürtaj işlemlerine yönlendirdi. Bu işlemler için, yine sahte belgelerle kadınlardan yüksek meblağlarda para talep edildi. Birçok kadının burada da kendini çaresiz hissetmesi planın bir parçasıydı. Tepkilerini dile getirmek isteyen kadınlar, yine sahte kadın hastalıkları uzmanı olan kişilerin manipülasyonu ile baskı altına alındılar. "Bu, sağlığınız açısından zorunlu bir işlem!" gibi söylemlerle ikna edilen kadınlar, sahte kürtaj süreçlerine girmek zorunda bırakıldı. Neyse ki, bazı kadınlar bu şebekeye bir şekilde karşı durarak aydınlatıcı bilgiler edindiler ve diğer kadınları da uyarmayı başardı.
Olayın fark edilmesi, bir grup kadının durumu yetkililere iletmesiyle oldu. Gerekli araştırmalar sonucunda, dolandırıcılığın çok daha yaygın olduğu ve birden fazla şehirde organize bir şekilde yapıldığı tespit edildi. Yapılan operasyonlarla çetenin elemanları tutuklandı ve olay hakkında çarpıcı ayrıntılar gün yüzüne çıkarıldı. Bu süreçte, dolandırıcıların kullandığı ilaçların içeriği ve etki mekanizmaları da araştırıldı. Söz konusu ilaçların bazıları, tıbbi literatürde yer alan ama yalnızca doktorlar tarafından receptle verilmesi gereken ürünlerdi.
Türkiye, son zamanlarda hem bireyler hem de topluluklar arasında artan bu tür olaylarla baş başa kalmış durumda. Bu durumu önlemek için hem hukuki hem de toplumsal alanda ciddi çalışmalar yapılması adına talepler gündeme geldi. Kadınları korumak amacıyla çeşitli sivil toplum kuruluşları ise, kamuoyunu bilgilendirmek adına daha aktif bir rol üstlendi.
Olayın ardından, Türkiye'de benzer durumlarla karşılaşmamak adına bir dizi kampanya başlatıldı. Bu kampanyalar; kadınların sağlık konularında, şüpheli muayene ve tıbbi işlemler hakkında daha dikkatli olmalarını teşvik etmeyi, ayrıca dolandırıcılık ve cinsel sağlık konularında bilinçlendirme etkinlikleri düzenlemeyi amaçlıyor. Olayın etkileri, toplumsal normları ve algıları derinden sarsarken, aynı zamanda hukukun bu tür olaylara karşı daha etkin bir müdahale sergilemesi gerektiğini ortaya koydu.
Kısa süre içerisinde toplanan veriler, bu tür dolandırıcılık yöntemlerinin kadınların güvenliği üzerinde büyük bir tehdit oluşturduğunu vurguladı. Türkiye genelinde bu konuda farkındalık oluşturma çalışmaları ve aktif destek mekanizmalarının oluşturulmasına yönelik çalışmalar sürerken, insanlık onuruna karşı işlenmiş bu ağır suçların bir daha yaşanmaması için tüm toplumun el birliğiyle çalışması gerekecek. Unutulmamalıdır ki; kadınlar, sadece fiziksel sağlıklarıyla değil aynı zamanda psikolojik sağlıklarıyla da korunmak durumundadır.